..
18. yüzyıl sonlarından itibaren yeryüzü, tarihin en önemli değişim ve dönüşüm süreçlerinden birisine sahne olmuştu. Fransız ve Amerikan devrimleri, İngiliz Sanayi Devrimi ve 1848 devrimleri gibi radikal diyebileceğimiz siyasi, sosyal ve ekonomik olaylar artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının habercisiydi. Böylelikle, diğer alanlarda olduğu gibi sanatta da bir dönem kapanıyor, yeni arayışlar, anlayışlar, biçimler, anlatım ve ifade tarzları ortaya çıkıyordu. Sanatta genelgeçer ve evrensel formların ve konuların yerini alan bireysel coşkular, doğaya dönüş, ulusçu akımlar ile mitolojik ve gotik temalar yaşanılan toplumsal sorunlara yönelik bir tepki ve arayış olarak da değerlendirilebilir. Beethoven’ın Pastoral Senfonisi ve Prometheus Uvertürü, Mendelshon’un Fingal Mağarası Uvertürü, Smetana’nın Ma Vlast (Vatanım) senfonik şiirler dizisi, Dvorjak’ın Slav dansları, Chopin’in mazurka ve polonezleri ile ilk milli marşların bu dönemde yazılması örneklerden sadece birkaçını oluşturmaktadır. Tüm bu ögeler müzik sanatının yeni ilham kaynaklarını oluşturmuş, melodilerde artan kromatizm ile dışavurumcu armonide kendisini göstermiştir. Edebiyat, resim gibi sanat alanlarından farklı olarak müzikte romantizm tüm 19. yüzyılı kapsamış ve hatta 20. yüzyılda da süregelmiştir. 18. yüzyıl klasisizmine ve onun kalıplarına bir tepki olarak doğan Romantik hareket müzikte Beethoven ve Schubert’le birlikte o güne değin var olan müzik formlarını kırmaya başlamış, 19. yüzyılı takip eden dönemlerde de derin izler bırakmıştır. Rahmaninov (1873-1943), Sibelius (1865-1957), Strauss (1864-1949), Prokofiev (1891-1953) gibi besteciler Romantik geleneği 20. yüzyılda da sürdürmüşlerdir.
Müzikte Romantik Dönem kendi içinde farklı bölümlere ayrılır: Erken Romantik Dönem (1815-1850), Geç Romantik Dönem (1850-1910) ve çağdaş müzik akımlarının yanı sıra 20. yüzyılda kimi bestecilerle devam eden romantizm. Romantik Dönemin bu denli uzun sürmesi çok farklı anlayışların, biçimlerin ve ifade tarzlarının bir arada var olmasını getirmiş, besteciler arasında, farklılaşmalara, ihtilaflara yol açmıştır. Johannes Brahms (1833-1897) ile Richard Wagner’in (1813-1883) hem kendileri ve hem de taraftarları arasındaki uzlaşmazlık bu çatışmanın tipik bir örneğini oluşturmaktadır.
Besteci ve müzik eleştirmeni İlhan Mimaroğlu (1926-2012) şunları yazmaktadır: “Bach’ı yüzlerinden biri geçmişe, öbürü geleceğe dönmüş bir ayna diye tanıtan söz onun müzik tarihindeki durumunu anlatan uygun bir benzetmedir. O çağa kadar gelişedurmuş birçok biçimde (örneğin ‘süit’ biçiminde), birçok yazı tekniğinde, (örneğin ‘füg’ tekniğinde) ileriki yüzyıllarda Bach’ı aşan olmamıştır. Çağına kadar olup bitenleri özetlemesi, bu yolda son sözü söylemesi, kendinden sonraki bestecileri artık yeni biçimler, yeni yazı yöntemleri aramak zorunda bırakması bakımından Bach’ın on sekizinci yüzyıl ortasındaki durumu, Brahms’ın on dokuzuncu yüzyıl sonundaki durumuna benzetilebilir.”
Nitekim Johann Sebastian Bach’ın klasik müzik tarihinin en önemli eserleri arasında yer alan ve iki kitaptan oluşan Das wohltemperierte Klavier (İyi Düzenlenmiş Klavye) adlı eseri toplam 48 prelüd ve fügden oluşmaktadır. Benzer şekilde, tamamlayamadan hayata veda ettiği son eseri olan Die Kunst der Fuge (Füg Sanatı) belli bir enstrüman için değil, soyut bir ortam için yazılmıştır. Bu eserler kontrpuan ve füg sanatının tüm inceliklerini ve olanaklarını derinlemesine sergilemiş ve bu alanda son sözü söylemiştir.
Brahms da kendi çağında benzer bir durum arz etmektedir. Besteci, Beethoven’ın eserlerinin ağırlığını her zaman üzerinde hissetmiş, mükemmeliyetçi karakteri nedeniyle ilk senfonisini yayınlama konusunda uzun süre tereddüt etmiştir. Brahms kendi ifadesiyle birinci senfonisinin üzerinde taslaklarından son metnine kadar 1855’ten 1876’ya kadar çalışmıştır. Bu nedenle bu eser çağdaşları tarafından Beethoven’ın 10. senfonisi olarak adlandırılmıştır. Bu ve diğer örneklerden de anlaşılabileceği üzere Brahms’ın müziğe yaklaşımı yeni formlar, yeni arayışlardan ziyade, kendisinden önceki müzikal formların mükemmelleştirilmesi olmuştur. Brahms klasik-romantik bir besteci olarak, Bach örneğinde olduğu gibi, “son sözü söyleyen” konumundadır.
Brahms’ın geçmişin devamı olan bir çizgiyi benimsemesi ve onu daha da mükemmel bir noktaya taşıma çabaları çağdaşları tarafından “muhafazakâr” olarak adlandırılmasına neden olmuştur. Bunu yine Mimaroğlu’ndan bir anekdotla alıntılayalım: “Brahms ile Mahler bir gün kırda dolaşıyorlar ve sanatları üzerinde konuşuyorlar. Brahms yakınıyor. Diyor ki, müzik sanatı Bach ile, Mozart ile, Beethoven ile, Schubert ile doruğuna varmıştır; bu artık bir daha tekrarlanması beklenmeyecek bir olaydır. Mahler karşı durmaktadır Brahms’ın bu görüşüne. Onun kötümserliğini paylaşmamaktadır. Tartışmalarını sürdürüp götürürken iki dost bir çağlayanın yanından geçerler. Mahler birden durur. Çağlayanı gösterir: ‘İşte der, son damla bu gördüğümüz öyleyse…’ İki bestecinin görüşlerini, kişiliklerini, hem de sanatlarına karşı tutumlarını çok iyi anlatan bir küçük öykü.”
Eski geleneğin temsilcisi Brahms’a karşın Yeni Alman Okulu özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında etkili olmuştur. Bu okulun önde gelen temsilcileri veya bir bakıma kurucu babaları Liszt ve Wagner’dir. Özellikle Wagner Brahms’ın temsil ettiği geleneksel çizgiye karşı modern bir anlayışın savunucusudur. Bu iki kamp arasındaki anlayış farkı ve çatışma noktaları nelerdir? Onlara kısaca değinelim.
Macar besteci Franz Liszt’e (1811-1886) göre “yeni şarap, yeni şişe gerektirir.” Bu sözden de anlaşılacağı üzere müzikteki eski formların modası geçmiş olup, yeni formların yaratılması gereklidir. Wagner’e göre ise müziğin geleceği operada yatmaktadır. “Saf müzik”, “müzik için müzik” Beethoven ile son bulmuştur. Beethoven’ın 9. senfonisi ile senfoniler çağı kapanmıştır. Bu nedenle yeni bir senfoni yazımına girişmek beyhude bir çabadır.
Gerçekten de Brahms “saf müziğin” temsilcisidir. Eserlerinde herhangi bir hikâyeyi, olayı anlatmamış, müzikal formun mükemmelliği daima birinci önceliği olmuştur. Bu nedenle programlı müzik veya senfonik şiir olarak adlandırılan türlerde eserler vermemiştir. Yine aynı nedenle, müzik dışı görsel ve teatral unsurlar barındıran opera yazmaktan da kaçınmıştır.
Akademisyen Emir Ülger Wagner’in müzik anlayışı için şunları yazmaktadır: “Wagner için müzik, müzik olmanın ötesinde felsefi bir düşüncenin ifadesi olarak okunur. Onun müziğinde ve operalarında çeşitli felsefi sistemlerin yapısal olarak izleri-metaforları ve sembolleri bulunur. Aristoteles, Hıristiyanlık, Schopenhauer, Budizm ve Hegel etkisi onun müziğinde çeşitli dönemlerde değişen etkiler göstermiştir. Bu etkiler “müzik-şiir, dram ve sonsuz ezgiler” arasındaki karşıtlıklara paralel sürdürülmüştür.” Bu ifadelerden de anlaşılabileceği üzere Wagner çağdaşı İtalyan operalarıyla kıyaslandığında opera sanatına yeni bir soluk getirmiş, sonraki kuşakları etkilemiştir.
Brahms’dan farklı olarak, Wagner’in müziğinde Romantik Dönemin temel ögelerinden olan milliyetçi ve mitolojik temalar da yer almaktadır. Wagner’in dört epik müzik draması döngüsünden oluşan Nibelung’un Yüzüğü operası Alman kahramanlık efsanelerine dayanmaktadır. Wagner’in açıkça antisemit görüşlere sahip olduğunu, Adolf Hitler’in sevdiği besteciler arasında yer aldığını ve eserlerinin İsrail’de yasaklandığını da belirtelim.
19. yüzyıl müziğinin en popüler müzikal kamplaşmalarından olan Brahms–Wagner çekişmesinde Brahms’ın müzik anlayışının muhafazakâr ve Wagner’in ise ilerici olarak yaftalanması kimi 20. yüzyıl bestecilerinin tepkisine neden olmuş ve Brahms’ı savunan eserler kaleme alınmıştır. Bunların en bilineni besteci Arnold Schoenberg’in (1874-1951) yayınladığı “İlerici Brahms” adlı makaledir. Schoenberg bu makalesinde Brahms’ın klasikçi, akademisyen, müzikal dil alanında büyük yenilikçi olduğundan hareketle büyük bir ilerici olduğunu kanıtlamaya çalışır. Son olarak şu tuhaflığı da not etmekte fayda var: Dönemin liberalleri çoğunlukla tutucu, yani Brahms taraftarıydılar. Öte yandan muhafazakarlar ise Wagner’in devrimci müziğini sahipleniyorlardı.
Yararlanılan Kaynaklar:
Derek Watson, Richard Wagner: A Biography, McGraw-Hill Book Company, USA, 1983
Arnold Schoenberg, Style and Idea: Brahms the Progressive, Faber, UK, 1975
İlhan Mimaroğlu, Müzik Tarihi, Varlık Yayınları, 3. Basım, İstanbul, 1987
Jan Swafford, Johannes Brahms: A Biography, Papermac, London, 1999
Emir Ülger, Richard Wagner’de Müzik Felsefesinin Temelleri, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Bahar-2014, Cilt:13, Sayı:49, (203-220)
