RomaIN GARY ve ‘KADININ IŞIĞI’

Aşkı anlatan romanları okurken not alır mısınız? Eğer cevabınız hayırsa Romain Gary’nin Emile Ajar takma adıyla yazdığı ‘Kadının Işığı’ bu anlayışınızı değiştirecek boyutta bir kitap. Eser bir yazarın bütün hünerini aşk fenomenini çözümlemekte kullandığı zaman ne kadar derinlere inebildiğini göstermesi açısından özel bir yere sahip. Durum böyle olunca kitabın konusunu bilmek de önemini bir miktar yitiriyor. Üstelik konu belli belirsiz çizgilere sahip; Michel Folain Fransız Havayolları’nda kaptan pilottur. Lydia Towarski adında bir kadınla tanışır. Her ikisi de kırık bir aşk hikâyeyle yaralanmış yalnız karakterlerdir. Liydia’nı hikayesi daha trajiktir kızını ve kocasını bir trafik kazasında kaybetmiştir. Şans eseri bir karşılaşmayla bir araya gelirler. Arkalarında bırakmak istedikleri devasa yükler vardır. Birbirimize rastlamasaydık acaba ne olurduk diye sorar erkek. Ama o vakit hikaye oluşmayacaktır ve tek başına hayata dair bir monologda ulaşılabilecek şeylerin kısıtlılığı bir yarım kalmışlıkla sönüp gidecektir: sonuçta beraber olmayı iki kişi olmayı, yani aşkı gerekli kılmak gerekir.

Kitap boyunca kadın ve erkeğin diyaloglarında öyle çıkarımlar vardır ki sanki insanlığa ait ilişkilerin bütün yükünü omuzlarında taşırlar: Romanın en ilginç paragraflarından birinde şöyle denir;

Kötü rastlantılar vardır, hepsi bu. Benim de başıma geldi. Senin de. Yalnızlıktan ölüyorken, insan sahteyi gerçekten nasıl ayırabilir? Adamın birine rastlıyorsun , onu ilginç kılmak istiyorsun , baştan yaratıyorsun , tepeden tırnağa güzelce giydiriyorsun , daha iyi görmek için gözlerini kapıyorsun , o da gözünü boyama ya çalışıyor , siz de öyle ; güzel ve aptalsa akıllı bulursunuz onu , o sizi aptal bulursa kendini akıllı hisseder , memelerinizin sark tığını fark ettiyse , kişilikli bulmuştur sizi , yavaş yavaş hödüğün teki olduğunu hissetmeye başlamışsanız, yardım etmem gerekir ona , diye düşünürsünüz , eğer eğitimsizse , her ikiniz için yeterli bilginiz vardır , sürekli sevişmek istiyorsa beni seviyor , dersiniz kendi kendinize , sevişmeye pek de gönüllü değilse önemli olan bu değil , dersiniz , cimriyse , sebebi yoksul bir çocukluk dönemi geçirmiş olmasıdır , hıyarın tekiyse , bunun bir huy olduğuna inandırırsınız kendinizi ve böyle ayan beyan ortada olan şeyle ri yadsımak  için var gücünüzle çabalayıp durursunuz ; oysa gün gibi ortadadır her şey ve ilişki sorunları denir buna , artık sorunların üzerini örtmek mümkün olmadığındaysa , çocuklar için ya da yalnız kalmaktansa hâlâ boka batmış şekilde birlikteliği sürdürmeyi yeğleyerek hüznü , kini , nefreti ve bir enkazı ayakta tutmaya çalışır insan’ s.28. 

Bu alıntı çoğu şeyi özetler gibi görünmekle birlikte sanki kitaptaki hiçbir ifadede tam gerçeğe ulaşılamaz, her düşünce duygu tamamlanmayı bekler. ‘İki kişi bir beraberliğe başladıklarında onları birbirine bağlayan şeyler hiçbir biçimde yalnızca o iki kişiye ait değildir’s.26. Bu nedenle olasılıklar, ayrılık nedenleri, tanışmalar ve tesadüfler genel bir klişeye oturtulabilir gibi görünmekle birlikte farklıdırlar, en azından detayda, ama bir aşkın öznelliği daima onu yaşayanlara aittir: Ekmek, tuz, şarap, su, tazelik ve ateş, biz ikiyiz ve her birimiz dünyayız, her birimiz güneşiz. Romain Gary’nin kendi dünyayı kavrayışında da aşka bakış tarzında da bu biriciklik, yani kendine has bir var oluş olma hali hep vardır. Bir yerde şöyle der; İnsanı kendi biyolojik, ahlaki, entelektüel gerçeğine karşı savaşmak için devrimci bir girişim olarak görüyorum. Kuşkusuz karşı cinsle olan ilişkilerde de devrimci bir yöne ihtiyaç duyulur. Birey sürekli yaşamını analiz eder ama bir ilişkiye girdiğinde bilinemezliğe adım attığını da bilir, ya da er geç öğrenir. Geçmişteki hatalarla kendi çapında tecrübe sahibi olur ve yeni başlayan aşka bununla donanmış olarak girer: Makas değiştirirken hata yapan iki mutsuz birbirlerini bulmuştur’ s.36. 

‘Kadının Işığı’ değişik bir ilerleme hattına sahiptir. İki insanın yaşadığı aşk bazen iç karartıcı bir gölgeye girdiğinde Romain Gray hemen rahatlatıcı bir olayı ya da karakteri akışın içine sokar. Anlatıma karışan bu tür müdahaleler bazı yerlerde gereğinden fazla kopukluğa neden olmakla beraber sembolik değerlere de sahiptirler. Örneğin komedyen Senor Galba okuyucuyu ağırlaşmaya başlayacak herhangi bir aşk söyleminin içinden çekip çıkarır. Gary’nin deyimiyle bu karakteraydınlatıcıdır, yaşam ve ölüme çok kişisel bir bakıştır, vahşidir ve biraz kabadır S.52 . Yani gerçekte bir sirki andıran yaşamın ta kendisidir. Aşkın izole edildiği ortamda o çizginin dışında hoyratça akan dışsallıktır. Ama taraflardan biri her zaman dış dünyanın numaralarına başvurabilir. Lydia tereddütle ama çoğunlukla tutkuyla bağlandığı Michel’i bile bu dünyanın sirk haline kendini uydurmuş olmakla suçlar: ‘Sonunda başaracaksınız Michel, bana söz ettiğiniz şu akrobat gibi. Öfkeyle öyle güzel eğilip bükülüyorsunuz ki bir yumruk şeklinde kıvrılıp kendinizi o şapka kutusuna sokmayı başaracaksınız sonunda’ s.75.

‘Kadının Işığı’ belirsizliğe karşı umudun aşk bağlamında kurgulandığı bir romandır. Geleceğin tekinsizliğini ancak iki kişi beraber göğüslerlerse aşabilirler. Sevginin kolaylaştırıcı gücü denebilir buna. Mücadele hep yanı başımızdadır. İnsan daha az sevdikçe daha çok çabalar. Bazen bu sevgisiz çabalama boğulma hissi uyandırır s.73. Tek başına çabalayarak alınan yol kuşkusuz saygı uyandır ama sevgiye yer açılan bir ortamda beraberce mücadele her aşaması anlamlı bir serüvene dönüşebilir.

Romain Gary dünya olaylarına karşı duyarsız bir yazar değildi ve bir aşk romanında bile karakterleri kendi ilişkilerinin derinliğinde sıyrılıp insani sorunlara dem vururlar. O halde aşkın o çok kişisel yanı bir anlamda evrensel acıların kargaşanın dilinden de anlamaktadır, anlamak zorundadır. Romanın bir yerinde Michel insanlığın acı haykırışlarının neye yaradığını soran Lydia’ya şöyle cevap verir: ‘Haykırışlar her zaman için insanın en yüksek makamları olmuştur. Bütün insanlık hala anlaşılmaz şeyler söylemekten başka bir şey yapmıyor; tutarlı ve kardeşçe bir dil bulamıyor. Ama hiç değilse dünyanın bir ucundan öteki ucuna haykırıyor ve çıkardığı sesler de eksiksiz biçimde anlaşılıyor. Merhamet edileceğini söylemiyorum Lydia. Vahşet son bulacak ve cezalar affedilecek demiyorum. Bir gün bir spartacus gelecek ve kölelik son bulacak mı bilemiyorum; bildiğim, aramızda çok ünlü zincir kırıcıların bulunduğudur s.75’.

‘Kadının Işığı’ kısa ve kimi yerlerinde çözmeniz gereken kopukluklar bulunan bu anlamda Fransız yeni Dalga filmlerini andıran bohem bir kitap. Kendi çerçevesi içerisinde aşkı tanımlıyor ve merkeze yaşamları boyunca çeşitli bedeller ödemiş olan iki insanın hikayesini oturtuyor. Bilindik mutlu sonların ya da evlilik, beraber yaşam gibi kurumsal tutumların ötesinde sevgiyi ve karşılıklı anlayışı, genel olarak hayatı sorgulamayı tercih eden iki insanın hikayesi. Sonuçta her şey bir denemeyle başlar; ‘Deneyelim diyorum. Mutsuzluğa saygı duymak için hiçbir sebep yok. Hiç. s.81’

ZefirEdebiyat

Romain Gary- Kadının Işığı – SEL Yayınları, Türkçesi: İsmail Yerguz,1. Baskı İstanbul/2022