FELSEFECİ PESSOA- YA DA ŞAİR Mİ DEMELİYDİK?/ TANJU SARI

Portekizli gizemli yazar Pessoa’nın kendine has birçok yetisiyle edebiyat dünyasında belirdiğini biliyoruz. Yazarın etrafındaki gizemin onun asosyal yapısından kaynaklanması kadar edebi felsefi yeteneklerindeki çeşitliliklerle de bağlantısı var. Örneğin Pessoa’nın felsefeyle olan ilişkisi sanki ikinci planda kalmış gibi ama yazdıklarını biraz etraflıca okuyunca hiç de öyle amatör bir düşünür olmadığı fark ediliyor. Bu yazıda dilimizde yayımlanmış olan kitaplarındaki felsefi odaklanmayı anlamaya çalışacağız.

Pessoa öldüğünde ardında devasa bir arşiv bıraktı. Bu yığının önemli bir kısmı-yaklaşık 1478 sayfası- felsefe üzerinedir. Çok daha sıra dışı olan şey Pessoa’nın felsefi denemelerinin İngilizce yazılmış olmasıydı. Anadili olan Portekizceyi bir kenara bırakarak İngilizceyle kurduğu bu bağ Pessoa’nın hayatı boyunca aldığı ilginç kararlardan. Küçüklüğündeki eğitimden kalma bir düşünme aracı olarak İngilizce Pessoa’nın felsefese anlatımındaki anadilidir. Şiir damarı Portekizce olan yani anadilinde akan bir şair neden felsefede İngilizce kullanmış olabilir. Ya da Pessoa bir şair midir yoksa felsefeci mi? Bu yazıyı yazmaya başlarken bir süre sonra seçim yapmak zorunda kaldığımız yazının rotasını nereye doğru süreceğimiz konusunda ikilem yaşamamıza neden olan bir soru. 

Ben şiirsel yetileri olan bir filozof değil, felsefeyle hayat bulan bir şairdim’ diyor Pessoa ama onu ayakta tutan dil şiir kisvesinden kurtulup sıklıkla felsefeye sığınıyor gibi. Çoğu okuyucu başta felsefi düşünme egzersizi diyebileceğimiz metinlerine şöyle bir göz attıktan sonra Pessoa’nın şiirlerine dönmeyi tercih eder ama kararlı bir şekilde şiirlerini bir kenara koyup bu aforizmalara, düşünsel demlenmelere baktığımızda bu alanda sağlam adımlarla ilerleyen ve güçlü kelimelerle düşüncesini köklendiren bir felsefeciye yada hadi çok da ileri gitmeyelim nitelikli bir düşünüre ulaşıyoruz.

Sanki Pessoa şiirin yetmediği bir alana ulaşmakta ve orada garip bir felsefi aura bulmaktadır. Belki de biz bunun felsefe olduğunu düşünüyoruz ama ona sorma olanağımız olsaydı büyük ihtimalle şiirinin uç salmış bir bölgesinde gezindiğini söyleyebilirdi. Pessoa’nın felsefe yazıları arşivinde dağınık bir şekilde saçılmıştır, bu yüzden parçacıklıdır. Oradan buradan toparlanıp bir araya getirilebilir. Tıpkı bir şairin dizelerin peşine arsızca düşüp onları oraya buraya not alması gibi. Benliği sürekli çağlayan biri olarak en parlayan düşüncesi tıpkı bir şiirinin dizesi gibi arşivinin bir yerlerine hoyratça sokuşturulmuştur. Çünkü aynı zamanda Pessoa bitirememe sonuçlandırama hastalığından mustarip bir şairdir. 

Son noktayı koyamayan insanların birçoğu yaptıkları işleri oraya buraya saçarlar, hep başlarlar ama bitiremezler üstelik eğer ustaysalar yarattıkları güzellikler topraktan yeni çıkmış kolu bacağı kırık eksik bir Afrodit heykeli gibi şaşkınlık yaratır ve eksikte olsa estetik değerinden vazgeçilemez. Çok farklı bir düzlemin güzelliğine sahiptirler, Pessoa bu açıdan felsefeye dokunur onu kendi elleriyle yoğurur ama bütünlüklü bir vücut ya da corpus verme aşamasına geçmez, buna yeltenmez de ve doğal olarak her düşünce kırıntısı bilenmeyi bekleyen bir ham madde olarak kalır.

Peki hiç mi bütünlüklü bir girişim için yoğunlaşmaz? Bu soruya tam olarak evet diyemeyiz, örneğin notları arasında özgür irade üzerine bir kitap taslağına rastlıyoruz. Projesini adım adım geliştirmeye yazacağı bölümleri genişletmeye çalışıyor. Ancak hemen bir sonraki aşamada kısa ve kestirme bir aforizmayla tüm tasarımı imha ediveriyor; İrade yoktur. Duygu dünyası içinde vardır çünkü söz konusu psikolojik yetinin zorunlu tamamlayıcısıdır.

Belki de Pessoa şair tarafından kurtulamamanın getirdiği bir daralmayla felsefe girişimini bilinçdışı bir şekilde baltalıyordu; ama ondan kopması da mümkün değildir. Yukardaki aforizmasından duygu dünyasının üstünlüğüne dair bir kanı çıkarmak yanlış olmaz. İrade hep bir tamamlayıcıdır ama ilk kıvılcım değil. Felsefenin en önemli kavramlarından iradenin geniş bir şekilde incelenmesi Pessoa’nın akıl ve duygu arasında eylem ve fantezi arasındaki ilişkiye vurgu yapması ve onu irdelemesinin sonucudur. Şair Pessoa felsefeyle ilgili düşünerek, en temel kavramlara ilmikler atarak kendi şiirsel dünyasını olanaklı kılacak bir kanal açmış olmalı. Kendi deyimiyle ruhunda binlerce felsefenin yaşadığı şair imgelerinin oluşum sürecinde, duyarlılığının mimarisini inşa etmede felsefenin kılı kırk yaran araçlarından yararlanmayı bir çalışma yöntemi olarak benimsiyor, kâğıda döktüğü var oluşunun yaşam suyu felsefeden besleniyor.

Pessoa çoklu kimliklerle okuyucunun karşısına çıkmış ve bunu o denli abartmıştır ki kendi öz kimliğini bu kalabalık içinde neredeyse kavranamaz bir yere sürüklemiştir. Bütün dünyasını hayali kendilikleriyle dolduran Pessoa yalnız bir yaşam sürdü ve bunu çoğu yerde yüceltti. Kendi deyimiyle ‘Yalnız yaşayamayanlar köle olarak doğmuşlardır.’ Ve başka yerde çoğaldı, toplamda 72 farklı isimle metinlerine imza atan Fernando Pessoa  gerçekte kimdir ve edebi dünyada bu kadar farklı isimler kullanarak yazma gerekliliğini neden hissetmiştir? Belki ipucunu yine felsefede bulabiliriz, Nietzsche’nin parçalanmış benlikleri gibi Pessoa’da kasıtlı olarak biricikliğini ayrıştırarak eşsiz bir mozaik oluşturur. Bir yerde belirttiği gibi sahte olmayan edebiyat karakterlerin içten konuşmasıdır ister romancı ister şair olsun yazının gücü yaratılan karakterlerin dile getirdiğinde yatar. Shakespeare’in edebi yankısı, dünya algısı dolaysız anlatımında değil onun yarattığı Kral Lear’da dile gelen, trajik ama özü sözü bir duruştadır. Yazar da roman kahramanları gibi farklı isimlerle çoğalabilir. Bu yüzden Pessoa bir anlamda farklı imzalarla belirmesini daha dürüst bir edebiyata ulaşmak için ona aynı zamanda keyif de veren hoş bir oyun olarak görür. Tıpkı Nietzsche’nin bir gerçeğin farklı yüzlerce yorumu olabileceğini söylemesi gibi. Bu bir parçalanmadan çok usta bir yazarın, şairin anlatmak istediğini en iyi yakalama uğrunda yaptığı farklı konumlanmalardır.

Her şey gerçekliğin peşinden koşmakla başlıyor kuşkusuz. Düşüncenin kutuplarına saplanmadan yaşamak, üretmek ve yeteneği bilemek Pessoa’nın başka hiçbir şey düşünmeden odaklandığı hayat pratiği. İnsan bu uğurda derinleştiğinde edebi Nirvana düzeyine erişip kendi bireysel tatminini, yazınsal ismini ya da bir yazar olarak basılıp basılmamayı bile bir kenara bırakarak şu yorumu yapabilmelidir; Kişilik, kötülüğün mekanıdır; kalp, acının tapınağıdır. İnsanların ölümsüzlüğünü istediğimizde onların iyiliğini değil kötülüğünü istemiş oluruz.

Bu yazıda yararlanılan kaynaklar:

Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı, Can yay. Çev. Saadet Özen, İstanbul, 2006

Fernando Pessoa, Felsefi Denemeler, Aylak Adam Yay. Çev. Ümit Şenesen, İstanbul,2017

Magazine Littéraire, Septembre,1991, No:291

https://www.newyorker.com/magazine/2017/09/04/fernando-pessoas-disappearing-act